Türkiye'de vesayetçi sistem yapısı İttihat ve Terakki cemiyetinin Osmanlı Devletinin son döneminde iktidarı ele geçirmesi ile başlar.Bu vesayetçi yapı kurucu iktidarın ana yapısını oluşturur.Siyasetin bu vesayet düzeninde sınırlı bir hareket alanı vardır.Bu vesayet alanının sigortası konumunda yıllarca Cumhurbaşkanlığı makamı yer almıştır.

Yıllarca Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı seçimleri hep gerginlik ve kaos provalarının yapıldığı dönemler olarak hatırlanır.Hatta bazen bu seçimlerin başarısızlıkla sonuçlanması darbelere davetiye çıkarmıştır.12 Eylül 1980 yılında yapılan askeri darbe bu başarısızlık bahane edilerek yapılmıştır.

Peki Cumhurbaşkanlığı seçimleri neden bu kadar önemli ? Sorusuna verilecek cevap çok karmaşık ve bir acı bir cevaptır.

Yıllarca ismi Cumhurun(halkın) başı olarak adlandırılıyor. Fakat aslında bu öyle olmamıştır.Bu kurum çoğu zaman vesayetin bekçiliğini yapmış.Yeri geldiğinde halkın seçtiği iktidarların indirilmesinde etkin rol oynamıştır.Seçilen Cumhurbaşkanlarının büyük bir kısmı halktan tamamen uzak toplumun değerlerine yabancı kişiler olmuştur.

Bizi yöneten bazı Cumhurbaşkanlarını halktan ve halkın değerlerinden uzak olduklarına dair yaşanmış bir örneği aktarmak istiyorum.

Emekli Büyükelçilerimizden Oğuz Gökmen?in hatırası olarak Hâfız-ı Şirazi ile ilgili trajikomik bir olayı paylaşmak istiyorum.

Diyor ki Oğuz Gökmen;

Fahri Korutürk ile İran gezisindeydik.

Bu gezide meşhur Hafız Şirazi'nin kabrini ziyaret ettik. Ben Korutürk'e, "Efendim bir Fatiha okuyabilir miyim?" diye sordum.

O da;

"Nereden çıktı şimdi bu, biz laikiz!" diye çıkıştı.

Ben de;

"Hafızın kabrinde olan bahçede bir gül varmış,

Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle..." diye başlayan Yahya Kemal'in meşhur "Rindlerin Ölümü" isimli şiirini okudum. Şiir bitince Cumhurbaşkanı ne derse beğenirsiniz!

"- Fatihayı ne kadar güzel okuyorsunuz!"

O an heyetindekiler donup kalmıştık.!!!

Aktardığımız anekdota benzer geçen günlerde çatı aday olarak bir kaç parti tarafından desteklenen sözde muhafazakar bir Cumhurbaşkanı adayı İstiklal Marşı ile Çanakkale şiirini ayıramayacak kadar toplumun gerçeklerinden uzak olması yukarıda aktardığımız görüşlerimizi destekliyor.

Geçen hafta sonu yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi bir tarafta halkın egemenliğini savunan bir tarafta statükonun devamını isteyenlerin bir mücadelesi konumundaydı.Yani ''İnsan devlet içindir '' düşüncesini savunanlarla '' Devlet insan için vardır''.Düşüncesini savunanların seçimiydi.

Bu seçimi insanın değerli olduğunu savunan, halka dayanmış Recep Tayyip ERDOĞAN ve onun şahsında :

Yıllarca başörtüsü yüzünden hakkı yenmiş ,okuyamayan mazlum bacılarımız kazanmış oldu.

Oğlunun yemin törenini tel örgülerin arkasından izlemek zorunda kalan, ama her daim "Şehit annesi" ve "şehit babası" adayı olan Baş örtülü teyzeleri, Sakallı amcalar kazanmış oldu.

Yıllarca düşüncesinden dolayı cezaevlerini medrese-i Yusufiye yapan zamanın Yusufları kazandı.

İstiklal Mahkemelerinde ...27 mayısta ... 12 Eylülde... haksız yere idam edilen bu vatanın mazlum evlatları kazandı.

Bu seçimi Halka rağmen halk için diyenler değil.Halkın seçtiği ve istediği insanlar kazandı.

Kısacası bu seçimde vesayet değil demokrasi kazandı.

Sonuç olarak sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı Devleti esas alan değil. Milleti esas alan yeni Türkiye'nin kapılarını açacaktır inşallah .

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner24

banner49