Öne Çıkanlar sanlıurfa Birecikte Doktorun öldüğü kazanın görüntüleri ortaya çıktı Balıklıgölde bir gökbilim gecesi Sancaktepe -Şanlıurfaspor baskan

Bu haber kez okundu.

Urfa’ya görmekle, gezmekle anlatılmaz yaşanır
Sabah gazetesinden Şaban Arslan’ın Urfa tarihi, turistlik alanlarını kaleme aldığı sabah turizm haberi
 
Şimdilerde kahvaltılık ve yöresel ürünlerin satış mekanı Hasan Paşa Hanı'nın yapımına, 1572-1575 yıllarında Diyarbakır valiliği yapan Sokullu'nun oğlu Vezirzade Hasan Paşa tarafından başlanmış. Hanın tamamlanması, sonradan gelen Vali Osman Paşa'ya nasip olmuş. Evliya Çelebi Hasan Paşa Hanı'nın "Kale misali, gayet metin ve müstahkem bir yapı" olduğundan bahseder. Yapılan kazılar, Diyarbakır'daki ilk yaşam izlerinin MÖ. 7500'lere dayandığını gösteriyor. Her metrekareden tarih fışkırıyor haliyle. Çin Seddi'nden sonra, 5.5 kilometre ile dünyanın en uzun suru olan Diyarbakır Surları, Ulu Cami, Mart Thoma, Meryem Ana, Kırklar, Mart Pityon, Meryem Ana ve Mar-Tama kiliseleri... Tam bir dinler mozaiği.
 
VER ELİNİ HASANKEYF
Bu yaşıma kadar Hasankeyf'e gitmediğim için kendime nasıl kızdım bilemezsiniz. Gezimizin Diyarbakır bölümünü tamamlayıp Batman üzerinden Hasankeyf'e vardığımızda, günün son ışıkları tarihi mekanın üzerine düşmeye başlamıştı. Büyülendim... Çarpıcı bir efsanesi var 10 bin yıllık Hasankeyf'in. Zamanın birinde, yol kesip halkı soyan Hasan isimli bir eşkıya varmış. Sonunda yakalanmış ve gölün tepesindeki kalede zindana atılmış, idama mahkum edilmiş. son dileği sorulan Hasan, bir küheylan at istemiş. Ata binip cirit oynama bahanesiyle, son hızla kaleden 200 metre aşağıdaki Dicle nehrine atlamış. At ölmüş ama Hasan karşı kıyıya yüzerek kurtulmuş. Halk hep bir ağızdan "Niye bunu yaptın Hasan!" anlamına gelen Hasankeyf diye slogan atmışlar. Yöreye o günden sonra Hasankeyf adı verilmiş. Sadece tarihi köprü ayakları ve efsanesi değil bahşiş kapmak için turistlerin yakasına yapışan çocukları da ayrı bir güzellik katıyor Hasankeyf'e. "Abla dört dilde Hasankeyf tarihi anlatayım mı..."
 
VE TABİİ Kİ MARDİN
Mardin kesinlikle, benim Türkiye'de yaşamayı istediğim birkaç şehirden biri. Daracık kemerlerin altındaki gizemli sokaklarda yürürken karşılaştığımız güzellikleri görünce, Avrupalı gezginlerin buraya neden akın ettiğini çok iyi anlıyorum. Dilek Sabancı Müzesi'ni gezerken Avrupalı gezginlerin fotoğraf ve notları, Mardin'e başka bir önem atfediyor. Tarihi 7 bin yıla dayanan Mardin antik kent görünümünde. Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler'in iç içe yaşadığı UNESCO Kültür Mirası listesine aday kentte onlarca cami, kilise, han ve konak bulunuyor. Bazı konaklar restore edilerek otele çevrilmş; bunlardan en önemlisi Artuklu Kervansaray Otel. Tabii ki Mardin'e gidip de mimari harikası Deyrul Zafaran ve Mor Gabriel manastırlarını görmemek de olmazdı.
 
BALIKLI GÖL
Kızıltepe'den Şanlıurfa'ya uzanan uçsuz bucaksız Mezapotamya ovasını geçiyoruz. Şehrin girişinde bizi, Urfa muhabirimiz Mehmet Yıldırım karşılıyor. Yıldırım, bölgenin gönüllü rehberliğine adamış adeta kendisini. Otele adımımızı atar atmaz, "Haydi Şaban Bey, yatmaya gelmediniz" diyerek bizi Balıklı Göl'e sürüklüyor. İlk kez görüyorum Balıklı Göl'ü ama yıllardır haberlerde izlediğimiz içi o kadar aşinayım ki. Hemen yerine getiriyoruz tüm ritüellerini. Balıklara yem veriyoruz, Hz. İbrahim ve Said-i Nursi çeşmelerinden su içiyoruz. Hz. İbrahim'in mancınıkla tepeden ateşin üstüne fırlatılması, ateşin anında suya dönüşmesi, balıkların İbrahim'i yakalayıp kurtarması. Mehmet Yıldırım, ilk kez anlatıyormuşçasına heyecanlanıyor Hz. İbrahim hikayesi sırasında.
 
SIRA GECESİ
Sonra mı... Tabii ki sıra gecesindeyiz. Yıldız Sarayı Konukevi... Buranın müthiş bir hikayesi var. Önce onu anlatıyor Mehmet Yıldırım. Bir ağa yaşarmış bu konakta. 60 yıl önce. Bir gece sıra gecesi varmış burada yine. Künefeci çırağı Mehmet Aldağ, ustasının verdiği siparişleri getirmiş buraya. Künefeleri alan ağa, bahşiş isteyen Aldağ'ı, hakaret edip kovmuş. Sonra bir de işten atmışlar çırağı. Mehmet Aldağ o gün ahdetmiş " Para kazanıp bu konağın sahibi olacağım" diye. Almanya'ya gitmiş, para biriktirmiş. Birkaç yıl önce ağanın yakınları, harabe haldeki konağı satışa çıkarmış. Ve yeni sahibi de Mehmet Aldağ olmuş. Halen Almanya'da yaşayan Aldağ'ın yakınları burayı restoran ve kafeterya olarak işletiyor. Daha önce bir kez katılmıştım sıra gecesine. Ama bu seferki başkaydı. Türkücü Urfalı Memocan ile davulcu ve saz ekibi, salondakileri öyle bir coşturdu ki... Hepimiz ayağa fırladık ve saatlerce halay çektik. Ha bir de Memocan'la birlikte "Etek sarı, sen etekten sarısın" türküsünü söyledik. Seyirci sesimi beğendi. Urfalı bir müşteri kulağıma eğilip "Biraz daha isot yersen ses tellerin açılır" dedi. Ertesi güne ciğerle başlıyoruz. Hayatımda ilk kez ciğerle kahvaltı yapıyorum. Biraz ağır ama madem ritüel böyle, katlanacağız. Sonra Harran'ın yolunu tutuyoruz. Önce savaşın yaşandığı sınırdaki Akçakale'ye küçük bir ziyaret, ardından da Harran... Dünyada ilk üniversitenin kalıntılarını, tarihi Harran evlerini gördük...
 
KALBİM HALFETİ'DE KALDI
Eşim bir TV dizisinde görmüş Halfeti'nin güzelliklerini. Tutturdu "Gidelim" diye. Bense, Mardin ve Harran'ın güzelliklerinin büyüsüne öylesine kapılmışım ki "Daha güzel ne olabilir?" diyerek, gitmemek için mızmızlanıyorum Halfeti'ye... Ama çevre yolundan 30 kilometre içeri girdiğimizde önümüze çıkan muhteşem göl manzarası ve ardından akşamüzeri yaptığımız tekne turu, günün bütün yorgunluğunu unutturdu bize. Suyun altında kalmış kalıntıların arasından ve Rum Kale'nin önünden geçerken kendimi Datça kıyılarında ya da Dalyan'daymışım gibi hissettim.
 
ANTEP'E PAZARTESİ GİTMEYİN
Gaziantep'in tanıtımlarında ilk 'Müzeler kenti' ibaresi dikkat çekiyor... Ama biz, müzeler kentine, müzelerin resmi tatil günü olan pazartesi günü gitmek gibi bir gaflette bulunduk. Ve gezimizin Antep'le ilgili bölümünde sadece, İmam Çağdaş'ta yediğimiz muhteşem kebap ve baklavaları anlatabilirim. Gaziantep'in gezemediğimiz müzeleri: Zeugma, Mutfak Müzesi, Vakıf Müzesi, Savaş Müzesi, Kahramanlık Müzesi, Hasan Süzer Etnografya Müzesi, Medusa Cam Eserleri Müzesi.
 
MUTLAKA MARAŞ'A UĞRAYIN
Gaziantep'teki hayal kırıklığı, bizi süratle Kahramanmaraş'a sürükledi. Maraş muhabirimiz Sırrıberk Arslan, her zamanki dost tavırlarıyla karşıladı bizi. Her dakikamıza eşlik etti. Oraya kadar gidip de Mado'nun yöresel yemeklerinden ve müthiş dondurmasından tatmamak olmazdı. Onca yorgunluğun ardından ille de Maraş diye tutturmamızın nedeni aslında bir mezarlık ziyaretiydi. Bir buçuk yıl olmuş gazeteci arkadaşım Recep Bolat vefat edeli. Sakarya'da hunharca bir saldırıya uğramıştı, Basın İlan Kurumu müdürüyken. Recep Bolat'ın Göksun'daki yakınlarını da ziyaret ettikten sonra dönüşe geçtik. Akşam 22.15 uçağına bindik ve İstanbul'un yolunu tuttuk...
 
YEMEKLER
Diyarbakır:
Binlerce yıl Arap, Ermeni, Kürt, Süryani, Türk, Yahudi ve Zaza halklarının içiçe yaşadığı Diyarbakır'da, bu kültürlerin bileşiminden meydana gelen yemek kültürü bir hayli zengin. Diyarbakır'ın en ağır yemeklerinden olan kibebumbar, işkembe ve bağırsakların et, pirinç, nane, biber ve tuz karışımı ile pişirilir. Bunların yanında içli köfte, çiğ köfte, bulgur pilavı, kaburga, keşkek, ciğer, burma kadayıf. Üzümden yapılan pestil ve sucuk, otlu peynir, örgü peynir, sumak çokça yenen diğer yiyecekler.
 
Mardin :
Kıbbe, çiğ köfte, keşkek, kaburga dolması, zerde, Mardin kebabı, pekmezli yoğurt, Mardin güveci, sembusek, mutabbaka, kilice, isfiri, kahriya tatlısı, kıtel raha, devke hamiğe, şembörek, helhel, kiteli ya da ikbebet (Haşlanmış içli köfte), I'rok, irok ya da örok (Kızarmış içli köfte).
 
Gaziantep :
İmam Çağdaş, Gaziantep'in ritüellerinden biri adeta. Temsilcimiz Mehmet Boncuk, Antep'te kebabın da baklavanın da ilk adresinin İmam Çağdaş olduğunu söyler. En iyi kebabı kim yapar bilemem ama burada yediğimiz kebap ve baklava gerçekten bir numara. Gaziantep'in diğer ünlü kebapçısı da Halil Usta Et Lokantası. Buranın da 'küşleme'si meşhur. Kent merkezinde yer alan Aşina Restaurant'ta yöresel bayram yuvarlaması, analıkızlı, dolma, sarma, içli köfte, çiğ köfte, şehriyeli pilav, firik pilavı, kapama iç pilav, Antep kellesi, beyran, ezogelin, mercimek, lebeniye, alaca, maş, öz çorbaları, yöresel kebap çeşitleri, mevsim kebapları, lahmacun, salata çeşitleri, tatlı çeşitleri, kahvaltı tabağı ve sıcak-soğuk içecekler sunuluyor. Kadir Usta da Gaziantep'te lahmacun denilince akla ilk gelen isim.
 
Kahramanmaraş :
Kahramanmaraş'ın kültürüne en büyük katkıyı sağlayan öğelerin başında yemekleri geliyor. Tarhana, salça, biber, kuru, fıstık ezmesi, un sucuğu, pestil sucuğu, mumbar, içli köfte, ekşili aya sulusu, ekşili çorba gibi yemekler öne çıkıyor. Tarhanası, diğer yörelerde yapılanlardan farklı. Cips gibi çerezlik olarak yeniyor, çok lezzetli. Malum dondurmasıyla ünlü şehir. Dondurma deyince de Mado... Maraş'a her gittiğimde, havaalanının çıkışındaki merkez şubeye mutlaka uğrarım. Mumbar dolması da buraya özel ve tadı da mükemmel. Kuzu barsağının sadece 25 santimlik özel bir bölümü kullanılıyor.
 
Şanlıurfa:
İşte Şanlıurfa'nın yemeklerinden sadece bir kaçı: Başta patlıcanlı, domatesli, soğanlı Urfa sade Frenk dolması, ağzı açık deve kıymalı loğaz, Yahudi köftesi, Hilvan usulü pırasalı kıymalı pilav, üzlemeli pilav, elma aşı, yumurtalı çiğ köfte, etli çiğ köfte, Urfa böreği, Urfa şıllık tatlısı, Urfa ezme kebabı, beyti kebabı, domates ve biberli Urfa kebabı, terbiyeli patlıcanlı Urfa kebabı, terbiyeli Urfa kebabı, tepsi kebabı, Urfa usulü ağzı açık, Borani has dolma, burmalı kadayıf, söğülme, etli kömeç, içli köfte, kazan kebabı, peynirli helva, saca basma, kabak oturması, bamya aşı, Siverek tava, isot dolması, lebeni aşı...
Şaban Arslan(SABAH) 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner24

banner49