Dünyanın dördüncü Kutsal şehri olarak kabul gören Şanlıurfa’da yaşamaktayız. Peygamber kenti olarak kabul gören bu kente yeterince layık olabilmekte miyiz? İşte bugün sizlerle bu konu üzerine sohbet etmek istiyorum.
İnsanı canlılardan ayıran vasıflardan biri de onun, ahlaki meziyetleri taşımasıdır. Edep ve güzel ahlak kaidelerine uymak fazileti, yeryüzünde insana mahsus bir meziyettir. Bu meziyet ve üstülüğü muhafaza eden ve onu inkişaf ettirip uygulayabilen insan, mensup olduğu toplumun, hatta insanlık camiasının en hayırlı uzuvlarından biri olmak şerefine erer. Çünkü insan, bu meziyet ve sadakatini muhafaza ettiği, yücelttiği ölçüde kemal bulur.
İslamiyet’in Anayasası olan Kur'an-ı Kerim'in insanlığa öğrettiği ve bağlı bulunmasını istediği güzel vasıflardan birisi de, hayâlı olmaktır.
Utanma duygusu demek olan hayâ, İslam ahlakındadır. Utanma duygusu, İslam kültürünün tarihten günümüze kadar vazgeçilmez ana prensiplerinden olup, aynı kararlılıkla muhafaza etmektedir. Dinimizin öğrettiği hayâ, İmanlı olmayı tamamlayan bir parçasıdır.
Hayâ duygusu, insan ruhunun çirkinlikler karşısında sıkılması, cüzdan muhasebesi niteliğini taşıyan kötülüklerden uzak kalmasıdır. İnsanda ruhi bir meziyet olarak var olan utanma duygusu iki çeşittir.
Birincisi, fıtridir ki, insanlık haysiyet ve şerefini koruyan her fertte bu duygu mevcuttur. Bu insan yaradılışından gelen özelik, huydur ki, insanlar belirli uzuvlarını örtmek ve insanların ayıp saydığı hayâ duygusudur. İşte bu ahlaki duygu insanı Allah katında ve insanlar nezdinde çok yükseltir. İmandan gelen bu duygu, ahlaki üstünlükler bakımından insana meleklerin ufkunu açar. Çünkü bu duyguya sahip olan kimse, Cenab-ı Hak'tan utandığı ve cüzdan muhasebesine odaklanmadığı için, insanı mahcup edecek bütün davranışlardan sakınır. İmanla gelen bu hayâ duygusu, insan ile kötülükler arasında aşılması imkânsız bir engel olur.
Bu hikmete binaendir ki, Resulü Ekrem Efendimiz hadislerinde: ''Haya duygusu tamamıyla hayırdır'' ve ''Utanma duygusu, ancak hayır getirir'' buyurmuşlardır.
Bu üstün vasfı kaybeden insan, büyük zararlara uğramış, huzur ve saadeti kaybetmiş demektir. Çünkü insanı vicdan muhasebesinden uzak kalıp, cüzdan muhasebesine yönelmekten alı koyan, Allah korkusu ve hayâ duygusudur.
Yüce İslam âlemi olarak dikkat etmemiz gerekir ki! İnsan utanma duygusundan uzak kalınca, Allah korkusu olmadığı için ve dünya işlerine odaklananların istediğini yapmakta hiç bir tereddüt göstermez oluyor. Hâlbuki edep, namus, şeref ve hayâ sahibi bir kimse, her hangi bir fiili yapmadan önce o işi kendi aklıselimine sorar. Hayırlara vesile olacağına inanırsa onu yapar. Çirkin, cüzdan muhasebesi (Haram) ve zararlı ise, o iş ve davranışlardan vazgeçer. Çünkü bu duygu, sahibini daima iyiliğe götürür, ona her yerde izzet ve şeref kazandırır. O zaman sadakat ve samimiyetle Müslüman’ım diyebilen, riyakârlıktan nefret eden ve Hak yolunu dünya işlerinin üstünde tutan insan, bu dünyada saygı ve sevgi görür; Hakkın rahmetine kavuştuğu zaman da daima Rahmetle anılıp, eskimesi ve unutulması mümkün olmayan bir güzellik ve mutluluk olduğunu unutmamalıyız.
Cenab-ı Hakk'ın gördüğünü bilen ve bu güzel inanca sahip bulunan bir insan, bilemeyeceği yerlerde dahi kötülüklerden sakınır, haysiyet ve şerefini daima muhafaza eder.
İslam âlemi ve dünyanın dördüncü kutsal şehri olan Ey Şanlıurfa halkı!
Mademki, Müslüman’ız, Türk’üz ve Şanlıurfalıyız o zaman, hayâ adı verilen bu ahlaki fazileti elde etmeğe bütün cemiyetler bugün, her zaman olduğundan daha fazla muhtaçtırlar. Öyle ise dinimizin ve Türk İslam kültürünün bize öğrettiği ve baştanbaşa şeref olan hayâ faziletini daima muhafaza edelim ki, dünya ve AHİRET mutluluklarına erip tadabilelim.