Her yıl ilkbaharın başında, Şanlıurfa’nın köylerinde bir hareketlilik başlar. Henüz toprağın bereketi yeşermeden, başka topraklarda ekmek arayışına çıkan binlerce insan, yollara düşer. Çoğu Suruç’tan, Ceylanpınar’dan, Harran’dan, Akçakale’den… Göç ederler ama yurtlarını terk etmezler; sadece geçimlerini başka şehirlerin tarlalarında ararlar.
Urfa, Türkiye’de mevsimlik tarım işçiliğinin hem kaynağı hem de kalbidir. Adana’nın pamuk tarlalarından Mersin’in seralarına, Ordu’nun fındık bahçelerinden Trakya’nın ayçiçeği tarlalarına kadar, ülkenin dört bir yanında Urfa’nın alın teri vardır. Her yıl yüzlerce otobüs, kamyonet, römork dolusu insan; umutla, endişeyle, ama her şeyden çok mecburiyetle yola çıkar.
Pamuk, mercimek, buğday, mısır, soğan, biber, fıstık… Urfa’da her birinin hikâyesi terle başlar. Bu işlerde çalışanlar sabahın ilk ışığında tarladadır; güneş tepelerine çıkmadan alın teri toprağa karışır. Kadınlar hem çalışır hem çocuklarına göz kulak olur. Çocuklar çoğu zaman okullarını bırakır; çadırın gölgesi, defterin yerine geçer.
Göçün en ağır bedelini ise yine bu çocuklar ve kadınlar öder. Eğitimden koparlar, sağlıktan uzak kalırlar. Her yıl Mart ayında başlayan bu göç, Kasım ayına kadar sürer. Mart–Haziran arası fide dikimi, Temmuz–Eylül arası hasat zamanı… Kasım’da pancar ve soğanla sezon biter ama yorgunluk bitmez.
Ve her yıl, bu uzun yolculuğun en acı sayfalarını trafik kazaları oluşturur.
Yorgun, uykusuz, çoğu zaman üst üste bindirilmiş kamyon kasalarında taşınan onlarca tarım işçisi ailesi, yollarda hayatını kaybediyor.
Şanlıurfa’dan Mersin’e giden, Adana’dan dönerken devrilen araçlarda; çoğu zaman haberlere sadece birkaç satır olarak yansıyan ölümler yaşanıyor.
Oysa her biri bir evladın, bir annenin, bir babanın hikâyesi…
Ekmek uğruna yola çıkan bu insanlar, çoğu zaman o ekmeğe kavuşamadan, yolun tozunda kalıyor.
Peki bu insanların güvenliği kimden sorulur?
Yasal olarak, mevsimlik tarım işçileri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığı’nın denetimi altındadır. Valilikler, belediyeler, hatta Urfa’daki Mevsimlik Tarım İşçileri İzleme Kurulu gibi yerel birimler de dönemsel önlemler alır. Ancak ne yazık ki bu önlemler çoğu zaman yetersiz kalır.
Denetimler yetersizdir, barınma alanları insani değildir, ulaşım ise en zayıf halkadır. Sigortasız, korumasız, kontrolsüz bir sistem içinde dönüp durur bu çark.
Urfa’dan çıkan her mevsimlik işçi ailesi, Türkiye’nin tarımsal üretimine görünmeyen bir güç katar. Ancak bu emeğin karşılığında alınan pay, çoğu zaman sadece birkaç kuruşluk bir yevmiyeden ibarettir.
Oysa bu insanların alın teriyle ülkenin sofraları doluyor, market rafları renkleniyor.
Ama onların sofrasında çoğu zaman bir tabak eksik, bir umut yarım kalıyor.
Artık bu tabloyu değiştirmek zorundayız.
Mevsimlik tarım işçileri, sadece “geçici” emekçiler değil; bu ülkenin üretim zincirinin temel taşlarıdır.
Onların çocuklarının eğitimi, barınma koşulları, sağlık hakları ve en önemlisi yol güvenliği devletin, yerel yönetimlerin ve hepimizin sorumluluğudur.
Urfa’nın yollarında toz kalktıkça, o tozun ardında kalan hayatları da hatırlamak gerekir. Çünkü o yollar, yalnızca bir ekmek kavgasının değil; insanca yaşama mücadelesinin yollarıdır.