Hikâye bu ya;
 
Bir yolcu, atı ile birlikte yolculuk yaparken, su içebileceği, elini yüzünü yıkayabileceği ve bir müddet oturup dinlenebileceği bir subaşına gelir.
Atını bağlayacağı, terden ıslanan elbiselerini kurutabileceği bir askılık yer arar, fakat bulmaz. Kendi kendine;
"Burası, niçin bir yolcunu ihtiyaçları için hazırlanmamış, acaba?" diye düşünür.
Hemen yakında ki bir ağaçtan ucu çatallı bir dal keser. Diğer ucunu sivrilterek onu bir kazık haline getirir ve subaşında uygun bir yere çakar.
"Gelen geçen yolcular buraya hayvanlarını bağlasınlar" der ve biraz dinlendikten sonra oradan ayrılır.
Aradan bir müddet zaman geçer.
Aynı subaşına bu sefer bir başka yolcu gelir.
Su içmek için suyun kaynağına yönelmişken, bir evvelki yolcunun çaktığı kazığı görmez. Ayağı kazığa takılır ve düşer.
Yere düşünce canı yanan adam;
"Bu kazığı da buraya kim çakmış? Ben düştüm ama başkaları da düşebilir" diye düşünerek kazığı oradan söker ve uzak bir yere atar.
Gördünüz üzere her iki yolcu da iyi ve güzel duygularla birbirlerine ters iki hareket yaptılar.
Biri oraya kazık çaktı!
Diğeri de onu oradan sökerek attı! 
Her iki insan da böyle güzel düşüncelerinden ve düşüncelerini uyguladıklarından dolayı tebrike ve takdire layık değiller midir?
Biz de bize yapılan hareketlerin görünen yüzünü incelediğimiz kadar görünmeyen yüzünü yani bu söz ve hareketin ne amaçla yapılmış olabileceğini düşünmemiz gerekmez mi?
 
Ve son olarak her zaman bardağın dolu tarafına bakmak yarınlarımız adına daha umut vericidir…
 
Yanılıyor muyum?