Cuma günkü yazımın başlığı ‘Hoş geldin Ramazan’ idi.
     Cuma akşamı ilk teravih namazının kılınacağını ve gece yarısı da ilk sahura kalkılacağını belirtmiştim o günkü yazımda.
      Bugün Pazartesi.
      Şükürler olsun ki, Mübarek Ramazan’ın bugün üçüncü günü içindeyiz.
      Ne yalan söyleyeyim, Cuma günü en büyük korkum aşırı hava sıcaklığı idi. Cumartesi günü Ramazanın ilk günüydü. Her gün onlarca bardak başta su olmak üzere gün boyunca çeşitli yiyecek ve içecekler alıyorduk. Cumartesi günü oruçlu olacaktık. Ama Cenab-ı Allah’ıma şükürler olsun ki, korktuğumuz olmadı ve şahsen ben kendi adıma söyleyeyim Cuma gününe nazaran Cumartesi ve Pazar günü çok daha sağlıklı idim.
       Şüphesiz bizler aciz kullarız.
       Hatalarımız, eksiklerimiz, yanlışlıklarımız olmuştur, vardır. Olacaktır da.
       Ama şuna kesin olarak inanmalıyız ki, kul darda olduğuna yardıma her zaman Rabbim yetişecektir. Tıpkı şu mübarek Ramazan ayında geride bıraktığımız iki gün içinde olduğu gibi.
       Ramazan-ı şeriflerinizi bir kez daha tebrik ediyorum.
       Gelelim bugünkü yazımızın başlığına…
       Yani Ramazan’da İFTAR ve İSRAF meselesine…
       Ramazan ayı içerisinde birçok davetlere icabet etmekteyiz.
       Ya da ne bileyim, evimize davet ettiğimiz dostlarımız olacaktır. Soframıza davet ettiğimiz kim olursa olsun, nerede kime davetli olursak olalım bana göre yapmamız gerekenini en başında iftar sofralarımızı İSRAFA dönüştürmemek olmalıdır.
        Yani, bir çeşit sıcak ana yemek neyimize yetmez ki?
        Bir iki tane hurma, bir bardak su ve bir kâse çorba ile iftarımızı açsak, davetli olduğumuz sofrada bu şekilde açsak ne kaybetmiş oluruz?
        Ben buradan naçizane herkese, hepinize sesleniyorum.
        Ne olur iftar sofralarımızı şatafatlı sunumlarla bereketsiz kılmayalım.
        Ne olur israftan uzak, bereketin ve rahmetin bol olduğu sofralar kuralım ve bu sofraları kardeşlerimiz ile, sevenlerimizi ile, konu komşularımız ile paylaşalım….
 
        Sevgi ve saygı ile kalınız…