Henri FORD’un mezar taşında, ‘Burada, hayatı boyunca etrafında kendisinden daha akıllı insanlar toplamasını bilen birisi yatıyor’ ibaresi yer almaktadır.
Bu sözden hareket ederek sizlerle bugün Üniversiteler ve özellikle de iyi bir Üniversite nasıl olmalı? Sorusuna cevap bulmaya çalışmak istiyorum.
Üniversite bildiğiniz üzere bilimsellik temeli üzerinde bir araya gelinen, bilim ve teknoloji üretilen, araştırma yapılan, en iyi öğrenim ve eğitim verilen, ülkemizin geleceğini üreten ve yetiştiren kurumdur. Bu bakımdan üniversite yönetimlerinde bilime yaraşırlık esas olmak durumundadır. Bir başka açış ile olaya bakacak olduğumuzda ise Üniversite, yönetime katılma,  demokratikleşme ve şeffaflık konularında topluma öncülük eden, kişiselliği ve siyasiliği içine taşımaması gereken bir kuruluştur.
Üniversiteler, ülkemizin yetişmeleri için en çok emek verdiği ve en çok yatırım yaptığı öğretim elamanlarına huzur dolu bir çalışma ortamı yaratarak, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi “Daha  fazla nasıl araştırma ve yayın yaparız?  Daha iyi nasıl öğrenci yetiştiririz? ”  düşüncesine ve arayışına odaklanan, insanları verimli  yapmanın yol ve yöntemlerini ortaya koyup uygulamak durumunda olan bir kuruluştur.
Bilimi öncülüğe oturtması gereken üniversite yönetimleri, öğretim üyelerini kapı kulu olarak gören, insanları küstüren, azarlayan, dışlayan ve cezalandıran  bir kurum olma yerine, insan kaynağını kurumla yoğun ilişki içine sokan, liyakate (işin ehli olma) önem veren ve liyakati adil bir biçimde değerlendiren ve ödüllendiren bir niteliğe sahip olmak zorundadır. Bilim ve öğrenim dünyasına yaraşan budur.
Üniversitelerin birer çıkar yuvasına ve koltuk  kavgasına dönüşmesini engellemek, demokratikleşmelerini hızlandırmak ve işlevlerini yerine getirebilmelerini sağlamak için kurullarını göstermelik  biçimde değil, gerçek anlamda görev yapacak biçimde çalıştırmak zorunludur. Sorunlar, kurullarda demokratik ortamda tartışıldığı sürece, daha sağlıklı çözümlere kavuşmakta ve yönetimlerin yanlış yapma olasılığı en aza indirgenmektedir.  “İnsan babasının çiftliğinde çalışırken bile kâhyasına danışır” sözü göz ardı edilmemelidir.
Öğretim üyelerinin görevi, memur zihniyetiyle idarecilik yapmak değil, esas itibariyle bilimsel potansiyel yaratmaktır.
Üniversite üst yöneticileri, her şeyden önce çalıştığı üniversitenin bir öğretim üyesi olduğunu, belli bir süre için arkadaşları arasından seçilerek geldiğini, görev süresi dolduğunda öğretim üyesi konumuna döneceklerinin bilincine sahip olmalıdır. Bu nedenle üst yöneticilerin, kendilerini ulaşılması zor insanlar konumuna indirgemek  yerine, her düzeyde öğretim elamanını dinleyebilecek ve karşı görüşleri bile saygıyla karşılayabilecek, herkesi motive edebilecek ve herkese çalışmayı sevdirecek, üniversitenin olanaklarını tüm üniversite için kullanabilecek niteliklere sahip olmaları gerekir.
Üniversiteler ile ilgili düşünceleri ve daha iyi olabilme yolunda nasıl davranması hususunda yazımızı çok daha uzatabiliriz.
Tüm bu gerçeklerden hareket ile Şanlıurfa’mızda var olan Bin yıl kadar köklü, 20 yıl kadar da genç bir üniversite olan Harran Üniversitesinde ne yazık ki işler öyle yürekten arzulanan düzeyde ilerlemiyor.
Bölgenin lokomotifi olması gereken Harran Üniversitesinin bugün yaşadığı sıkıntı asla ve asla Rektörlük koltuğunda oturmakta olan Rektör Prof. Dr. Ramazan Taşaltun’a sadece mal edilmemeli.
1992 yılında kurulan ve bugün 23 yaşında olan Harran Üniversitesinde maalesef işler hep yanlış ve yanlı olarak yürütüldü. İşte bugün gelinen ve yaşanan sıkıntıların temelinde de bu gerçek yatmaktadır.
İyi bir Üniversite için sadece Modern görünümündeki kampus ve yapay gölet yapmakla iş bitiyor mu?
Hayır!
Yazımın başında belirttiğim olması gereken kriterler mutlaka ön plana çıkarılmalı ve Üniversite ilim, irfan yuvası haline dönüştürülmemelidir. Hele siyasetin kirli eli Üniversitenin içine asla girmemelidir.
Hafta sonu Harran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ramazan Taşaltun’un misafiri idim. Bir grup meslektaşımız ile birlikte akşam yemeğinde Rektör ile bir araya geldik. Bizler çeşitli sorular sorarak Rektör Prof. Dr. Taşaltun’dan Harran Üniversitesinin geleceği ile ilgili çeşitli şifreleri çözmeye çalıştık.
Rektör Prof. Dr. Taşaltun, 1 Ocak’tan itibaren Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesinin Osmanbey kampusunda hizmet vermeye başlayacağını, Üniversitede eksik olan akademik ve idari personel sıkıntısının aşmaya çalıştıklarını, öğrenci sayısını artırmaya gayret ettiklerini, yurt gibi var olan sorunlara çözümler getirme arayışları içinde bulunduklarını, ulaşım, eğitim, bilimsel alanlardaki gelişimlerle ilgili çözüm ve üretimsel arayışlarının devam ettiğinin ve Rektörlük makamını da Osmanbey yerleşkesine taşıyacaklarının sözünü verdi.
Üniversite, ‘ülkemizin geleceğini üreten ve yetiştiren kurumdur’ demiştim. Evet, temennim ülkemizde var olan tüm üniversitelerin yüzlerini bilime dönmeleri ve asla yine yüzlerini çağdaşlıktan çevirmemeleridir. Yozlaşan bir Üniversiteden hiçbir şey olamayacağını da isala unutmamak gerekir.
Bin yıl kadar köklü, yirmi yıl kadar da genç bir Üniversite olan Harran Üniversitesinin bin yıllık mazisine yaraşır ilim ve bilime yönelik adımlar atması temennisi ile…
 
Şen ve mutlu kalınız.