KAVGALARIN GÖLGESİNDE ŞANLIURFA

Şanlıurfa… Tarihin, medeniyetin, inancın, sabrın ve sıcaklığın şehri. Taş sokaklarından yükselen çocuk sesleriyle, bağrına bastığı misafirperverliğiyle herkesin dilinde aynı cümle dolaşır: “Urfa mert insanların memleketidir.”
Öyledir de… Fakat bazen bu mertlik, aceleci bir öfkenin gölgesine karışır; bir bakış, bir söz, bir yanlış anlaşılma şehirde beklenmedik bir kavgaya dönüşür.
Çoğu zaman dışarıdan bakan, “Bu kadar büyütmeye ne gerek vardı?” diye sorar. Oysa Urfa’da meseleler, yalnızca olayın kendisiyle sınırlı değildir; geçmişin izleri, törenin sessiz kuralları, aile bağlarının ağırlığı ve hayatın kendi zorlukları da arka planda sessizce durur.

Bazen bir kavga, soğuk bir miras meselesinin yıllardır çözülemeyen çatlağından sızar; bir tarlanın sınırında unutulmuş eski bir tartışmanın bugüne taşmış hâlidir.
Bazen bir genç, sosyal medyada yazdığı birkaç kelimenin çığ gibi büyüyüp karşısına nasıl koca birkalabalık olarak çıktığını şaşkınlıkla seyreder.
Bazen bir sürücü, gergin bir günün sonunda küçücük bir park tartışmasının neden bir anda yumruklara dönüştüğünü anlamlandıramaz.
Bazen bir düğün, sevinçle başlayıp iki ailenin geçmişten kalan ince bir kırgınlığıyla gölgelenir.

Urfa’da kavganın sebeplerini anlamak için sadece olaya bakmak yetmez; şehrin ruhunu okumak gerekir. Bu topraklarda aile, sadece kan bağı değildir; itibarın, sözün, geçmişin yükünü de taşır. Bu yüzden bireysel bir mesele, kalabalıkların sorumluluğuna dönüşebilir.
Toprağın, hem geçim kaynağı hem de kimlik olduğu bu şehirde sınır taşının bir santim oynaması bile koca bir hikâyeyi tetikleyebilir.

Üstelik hayatın ekonomik sıkıntıları, işsizlik, geçim derdi… Bunlar da sanki görünmez bir el gibi gerginlikleri daha çabuk tutuşturur.
Bir de gençliğin hızlı dünyası var: dijital ortamlarda başlayan bir tartışmanın dakikalar içinde gerçek hayata taşması, maalesef yeni dönemin kavgalarının sessiz mimarı.

Ama yine de, bütün bu gerçeklerin arasında unutmamamız gereken bir şey var: Urfa, kavga eden bir şehir değildir; sadece duyguyu derin yaşayan bir şehirdir. Sevinci de, kederi de, öfkeyi de yoğun yaşar. Bir o kadar da kolay barışır aslında… Bir çay ikramı, bir el sıkışması, “Hadi boş ver” diyen bir büyüğün sesi çoğu zaman en sert düğümleri çözer.
Belki de mesele, kavganın neden çıktığını değil; nasıl önlenebileceğini daha çok konuşmamızdır.
Çünkü Urfa’nın sokakları, barışın huzuruna kavganın gürültüsünden çok daha yakışır.

Bu şehrin ruhu, kavga değil; birliktir.
Ve her birlik, küçük bir anlayışla başlar.