Dua; Allah’a yalvarmak, yakarmak, niyaz etmek, çağırmak, yardım dilemek anlamlarına gelmektedir. Kelime anlamıyla da çağırma demektir. İnsan dua ile Allah’a yakınlaşır ve ruhen rahatlayıp huzura erer.
 
Dua aynı zamanda bir ibadettir. Bu konuda ayet ve hadisler oldukça fazladır. Bunlardan bazıları şunlardır:
 
Cenab-ı Hak, “Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar” “De ki: (Kulluk ve) Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin?”
 
Numan İbnu Beşîr (r.a)’den nakledildiğine göre “Rasulullah (s.a.v): ‘Dua ibadetin kendisidir’ buyurup sonra şu âyeti kerimeyi okumuştur: Rabbiniz: ‘Bana dua edin ki size icâbet edeyim. Bana dua ve ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir” buyurdu.
 
Üstad Bediüzzaman, duanın manası ve hikmeti konusunda şöyle diyor: “Dua, ubudiyetin ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir. Çünkü dua eden adam, duası ile gösteriyor ki: Bütün kâinata hükmeden birisi var ki; en küçük işlerime ıttıla’ı var ve bilir, en uzak maksatlarımı yapabilir, benim her halimi görür, sesimi işitir.
 
Öyle ise; bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri o yapıyor ki, en küçük işlerimi de ondan bekliyorum, ondan istiyorum. İşte duanın verdiği hâlis tevhidin genişliğine ve gösterdiği nur-u imanın halâvet ve safîliğine bak, “Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin?”ayetinin sırrını anla ve “Bana dua edin cevap vereyim” fermanını dinle. Eğer vermek istemeseydi, istemek vermezdi.”
 
Eğer desen:
 
Birçok defa dua ediyoruz, kabul olmuyor. Halbuki âyet umumîdir; ‘Her duaya cevap var ifade ediyor.”
 
Elcevap: Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her dua için cevap vermek var. Fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlubu vermek, Cenâb-ı Hakkın hikmetine tâbidir.
 
Meselâ, hasta bir çocuk çağırır: “Ya hekim, bana bak.”
 
Hekim “Lebbeyk,” der. “Ne istersin?” Cevap verir.
 
Çocuk “Şu ilâcı ver bana” der.
 
Hekim ise, ya aynen istediğini verir, yahut onun maslahatına binaen ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez.
 
İşte, Cenâb-ı Hak, Hakîm-i Mutlak, hazır, nazır olduğu için, abdin duasına cevap verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir. Fakat insanın
 
hevâperestâne (nefsinin isteklerini)ve heveskârâne tahakkümüyle değil, belki hikmet-i Rabbâniyenin iktizasıyla, ya matlubunu(istek) veya daha evlâsını verir veya hiç vermez.
 
Hem dua bir ubûdiyettir(ibadet). Ubûdiyet ise, semerâtı(meyvesi) uhreviyedir(ahirettedir). Dünyevî maksatlar ise, o nevi dua ve ibadetin vakitleridir. O maksatlar, gayeleri değil.
 
Meselâ, yağmur namazı ve duası bir ibadettir. Yağmursuzluk, o ibadetin vaktidir. Yoksa, o ibadet ve o dua, yağmuru getirmek için değildir. Eğer sırf o niyetle olsa, o dua, o ibadet hâlis olmadığından kabule lâyık olmaz.
 
Nasıl ki, güneşin gurubu, akşam namazının vaktidir. Hem güneşin ve ayın tutulmaları, “küsuf ve husuf namazları” denilen iki ibadet-i mahsusanın vakitleridir. Yani, gece ve gündüzün nuranî âyetlerinin nikaplanmasıyla(örtünme) bir azamet-i İlâhiyeyi ilâna medar olduğundan, Cenâb-ı Hak, ibâdını(kullarını) o vakitte bir nevi ibadete davet eder. Yoksa o namaz, açılması ve ne kadar devam etmesi müneccim hesabıyla muayyen olan ay ve güneşin husuf ve küsuflarının inkişafları için değildir.
 
Aynı onun gibi, yağmursuzluk dahi, yağmur namazının vaktidir. Ve beliyyelerin istilâsı ve muzır şeylerin tasallutu, bazı duaların evkat-ı mahsusalarıdır ki, insan o vakitlerde aczini anlar; dua ile, niyaz ile Kadîr-i Mutlakın dergâhına iltica eder. Eğer dua çok edildiği halde beliyyeler def’ olunmazsa, denilmeyecek ki, “Dua kabul olmadı.” Belki denilecek ki, “Duanın vakti kaza olmadı.” Eğer Cenâb-ı Hak, fazl ve keremiyle belâyı ref etse, nurun alâ nur, o vakit dua vakti biter, kaza olur.
 
Demek, dua bir sırr-ı ubûdiyettir. Ubûdiyet ise, hâlisen livechillâh olmalı. (Sözler, 23. Söz)
 
Üstad Hazretleri hadis ve ayetlerden yola çıkarak Muzdar (çok zor durumda kalmış) insanların duasının kabul olduğunu ve geri çevrilmediğini söylüyor.
 
Muzdar durumda kalmış insanların duasının kabul edildiğine dair anlatılan bir hikayeyi aktarmaya çalışacağım:
 
Kocasının çok hasta olduğunu,çalışamaz duruma düştüğünü ve yedi çocuğu ile birlikte aç kaldıklarını ve yiyeceğe ihtiyaçları olduğunu söyler.
 
Manav ona ters bir şekilde bakarak derhal dükkanını terk etmesini ister.Kadın ailesinin ihtiyaçlarını düşünerek:
 
- ‘Lütfen efendim’ der. ‘paramız olur olmaz getirip borcumu ödeyeceğim.’
 
Manav kendisine bir kredi açamayacağını çünkü onun eski müşterisi olmadığını,kendisinde bir hesabının bulunmadığını söyler.
 
O sırada dükkanın dışında bekleyen bir müşteri ikisinin arasında devam eden bu konuşmayı dinlemektedir.İçeriye girerek manava yaklaşır ve: ‘ben o kadının almak istediklerine kefilim’ der. “Ailesinin ihtiyacı olan şeyleri ona ver.”
 
Bunun üzerine manav çok isteksiz bir şekilde kadına döner ve ‘bir alışveriş listen var mıydı? Diye sorar.
 
Kadın ‘evet efendim’ der. ‘tamam’ der
 
manav. ‘şimdi onu terazinin şu kefesine koy,onun ağırlığınca diğer kefeye istediklerinden koyacağım’
 
Kadın bir an duraklar,sonra başını önüne eğer ve çantasını açarak üzerine bir şeyler karalanmış bir kağıt parçasını çıkartır ve manavın kendisine gösterdiği kefeye özenle bırakırken başı hala öne eğiktir.
 
Manavın ve diğer müşterinin gözleri terazinin kefesine dikilirken hayretle büyümüştür.Manav müşteriye dönerek,kısık bir sesle ‘inanamıyorum’ der.İnanılacak gibi değildir.
 
Müşteri manava gülerken manav çoktan diğer kefeye eline geçeni doldurmaya başlamıştır ama nafile,diğer kefeyi yerinden bile kıpırdatamamıştır.
 
Terazinin kefesi artık üzerindekileri alamayacak kadar doldurduğunda çaresiz hepsini bir torbaya doldurarak kadına verir.Şaşkınlıkla üzerinde bir şeyler çiziktirilmiş kağıdı eline alır ve okur. Bir de bakar ki orda bir alışveriş listesi yoktur.Sadece bir dua yazılıdır.
 
Duada;
 
ALLAH’IM
 
‘Neye ihtiyacım olduğunu ancak sen bilirsin
 
Kendimi senin ellerine teslim ediyorum.’
 
Manav taş gibi bir sessizliğe bürünmüştür.Kadın kendisine teşekkür ederek dükkandan ayrılır.Müşteri manavın eline bir miktar para tutuştururken ‘her kuruşuna değdi’ der.Daha sonra manav terazisinin kefelerinin kırılmış olduğunu görür.
 
Yukarıdaki hikaye belki hikayedir fakat gerçekte de Allahu Teale zor durumda kalmış kendisine dua eden hiçbir kulunu geri çevirmez.Mutlaka ona cevap verir.Yeterki biz duanın ehemmiyetini bilip ona göre dua edelim
 
ALLAH BÜTÜN DUALARIMIZI KABUL EDİLEN DUALARDAN EYLESİN AMİN…. 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner24

banner49

banner48