Urfa'mızın eğitim tarihini hep merak etmişimdir.Urfalılar hep  tarihte  ilk Üniversitenin Harran'da açılmasıyla övünürler.Övünmekte haklılar.Çünkü ''Harran Okulu'' dediğimiz bu Üniversitede çok büyük bilim adamları yetişmiştir.
 
Bunların başlıcalarını sayarsak :Sabit Bin Kurra, İbni Teymiye,El Battânî,Cabir Bin Hayyan gibi alimlerdir.Aklıma hep şu soru gelirdi:Peki bu coğrafyada bunlardan sonra neden büyük ilim yuvaları oluşmadı  ve büyük  alimler yetişmedi?
 
Bu sorunun cevabını geçen gün yapılan ''Urfa da Eğitimin tarihi ve Eğitimi etkileyen Sosyo- psikolojik faktörler ''adlı konferansta Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Abdullah Ekinci hocamız çok güzel bir şekilde verdi.
 
Hocamızın vermiş olduğu konferanstan bazı anekdotlar aldım. Aktarmak istiyorum;
 
- Urfa ve Harran’ın geri kalmasında Moğolların mesuliyeti düşüncesi bir şehir efsanesidir. 766’da Bağdat’ın Halife Mansur tarafından kurulması, ardından Beyt'ül Hikmet’in Abbasiler tarafından, 800'lü yılların başında kurulmasıyla bölgemiz cazibesini yitirmeye başlamıştır. Beyt'ül Hikmet Bağdat şehrinde kurulan kütüphane ve çeviri merkezinden oluşan bir bilim merkezidir. Urfa ve Harran bu dönemde Bağdat ile yarış yapmak zorunda kalmıştır. İrfan ve İmar arasında kalan Urfa ve Harran imarı önceleyip İrfanı ötelemiş olmasından bölgedeki ilim adamları, Bağdat’a göç etmiştir. Urfa bu dönemde Bağdat ile yarışamamıştır.
 
İrfan ve İmar iki sihirli kavramdır. Kentleşmenin iki boyutu bulunmaktadır. Bunlardan biri insani (beşeri) değeri ise fiziki (imar) boyutudur. Sağlıklı kentleşmede hem beşeri, hem de fiziki boyut arasında denge gözetilmelidir. Bu dengeyi sağlayamayan kentler hastalıklar nüksetmeye başlar.  İmar kavramı, toprağın ve fiziki çevrenin insan ihtiyaçlarını karşılama kapasitesinin artırılmasını ifade eder. İmar fiziki çevrenin planlanmasıyla gerçekleştirilir. Planlamada kâr değil insan merkez kabul edilmelidir. İmar fiziki ve beşeri kaynakların, tahribi değildir. İrfan kavramı ile beşeri gelişme ifade edilmektedir. İnsanın kendine, yakınlarına, komşularına, ülkesine, insanlığa, canlılara ve doğal çevreye karşı görev ve sorumluluğunu idrak etme bilincine sahip olmasını “irfan” kavramıyla ifade edilir. İrfan sahibi olan insan, başkasını haklarını ihlal etmez. Kendi haklarının da başkası tarafından ihlaline rıza göstermez. O, “başkasına zulüm etmez, kendisine de zulmedilmesine “karşı tavır alır.” Dedi.
 
Yukarıda hocamızın aktarmış olduğu bilgileri günümüz Urfası ile karşılaştırmaya çalıştım.Baktım ki hocamızın bu tespitleri günümüze çok uyuyor.
 
Eğitimde 76. sırada olan ilimiz pahalı konut fiyatlarında Türkiye'de ilk saralarda yerini alıyor.Astronomik rakamlarda evler satılıyor.İnsanlar İrfandan çok İmara önem veriyor.Bu durum almış başını gidiyor.Kısacası hocamızın anlattığı gibi imarı önceleyip İrfanı ötelemiş ve İrfan sahasında pek bir yere varamamıştır.
 
- Osmanlı Döneminde 44 cami 21 Medrese vardır.
 
- Urfa Medreseleri ile İstanbul medreseleri seviye açısından hemen hemen aynı seviyededir.Bu dönemde Nabi gibi bir şair yetişmiştir.
 
- Urfa Osmanların son zamanlarından itibaren eğitimde diğer illeri 50 yıl geriden takip etmeye başlar.
 
- Osmanlı'da  İlk Sıbyen Mektebi  1824 ta açılır.Urfa'da 1844'de açılır.
 
- Osmanlı'da  İlk Rüştiye(ortaokul) 1840 açılır.Urfa'da 1890 de açılır.
 
- Osmanlı'da İlk İdadiye(lise) 1868'de açılır.Urfa'da 1902 de açılır ve kısa zaman sonra kapatılır.Ta 1946  yılına kadar Urfa'da lise eğitimi verilmez.1946'da Urfa lisesi açılır.
 
- Osmanlı'da ilk Muallimin ve Muallimat (Öğretmen Okulları) mektepleri 1869 açılıyor.Urfa'da 1916'da erkek,1917'de Kız Öğretmen okulları açılıyor.
 
- Eğitim açısından 1869-1946 yılları arası Urfa için kayıp yıllardır. Bu dönemde yüksek tahsil yapılamadığından Urfa’dan ne bürokrat yetişebilmiş ne de ülkeye yön verebilmiş yazar-çizer yetişebilmiştir. Bu dönemde ancak küçük bir azınlık eğitim alabilmiştir. Eğitim-öğretim sadece kent ve taşra soylularınca (patrisyenler) sürdürebilmiştir. Eğitim alma, sadece elit bir kesimince sürdürülmüştür. Lise okumak amacıyla, varlıklı aileler çocuklarını, Antep, Adana, Konya ve İstanbul’daki liselere eğitim görmeleri için göndermiştir. Lise eğitimi ve ardından üniversite imkânı bulan bu çocuklar, 1970’li yıllara kadar kentin siyasi, iktisadi ve kültürel kaderini elinde tutmuşlardır. 1946’da Urfa lisesine girip üniversite şansını yakalayan Urfalılar ancak 1970’lerden sonra kenttin sosyokültürel hayatında görülmeye başlamışlardır.
 
Hocamızın yukarıdaki aktarmış olduğu gibi ilimiz eğitim yönüyle maalesef Osmanlı Devleti'ni çok gerilerden takip etmiştir.Günümüzde de durum pek farklı değildir. Anadolu Lisesi ve Fen liselerinin kuruluş tarihlerine bakarsanız bunu görürsünüz.İlimizde kurulan Anadolu ve Fen liseleri batıdaki bir çok ilçede açıldıktan sonra çok büyük uğraşlardan sonra ilimizde açılmıştır.
 
Yazımı hocamızın Urfa'mızın eğitimde geri kalma sebebini  iyi bir şekilde tahlil eden ve buna çözüm önerisi sunan sözleriyle bitirmek istiyorum:
 
Büyük İslam Filozofu Farabi (874-950) değerlere dayalı bir şehir modeli geliştirmiştir. Onun düşünce dünyasındaki ideal şehir modelinin dışında kalan ve insanın yüce mutluluğa erişmesini engelleyen şehirleri de ele alarak özelliklerini saymıştır. Farabi’ye göre insan tabiatı gereği medenî yani şehirlidir. Ona göre Erdemli şehirde mutluluk en yüce değer, yüksek iyilik ve olgunluluk, belli bir düzen ve hiyerarşinin hakim olduğu şehirdir. Bunlardan mahrum olanlar rotadan çıkmış şehirdir. Cahil (bilgisiz şehir) şehir: gerçek mutluluğun ne olduğunu bilmeyen ve gerçek mutluluğu dünyevi ve bedensel şeylerde arayan şehir ve şehir ahalisidir. Şeref düşkünüdür, gösterişçidir. Değiştirilmiş şehir olarak tasvir ettiği şehri ise; önce mutluluğu biliyorken sonra ondan uzaklaşan şehir olarak tasvir eder. Tanzimat’tan itibaren Urfa, bilgiye sırtını çevirmiştir. Kent bilgiye yatırım yapmak veya bilgiyi satın almayı öteleyen bir kültürü benimser olmuştur. 12 bin yıllık bir şehrin Sahafçıları olmaz mı?  Kitapçılar çarşısı olmaz mı? Veya böyle kaç şehir vardır? İnsanın yaradılış gayesi yeryüzünü imar ve ıslah etmektir. Doğal denge imarla ve sosyal denge ise adalet ile tesis edilir. Kentlerin yozlaşması, insanlarda “görev ve hak” bilincinin zayıflaması, irfan ve imar dengesinin bozulmasıyla başlamıştır. Urfa yeniden irfanla barışmalı ve imarı da toprağı ve fiziki çevreyi insanın ihtiyaçlarını ve mutluluğunu sağlayacak şekilde yapmalıdır. Erdemli şehir ancak bu sihirli kavramların dengesiyle mümkündür.” 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner24

banner49